Anayasa Mahkemesi 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 36. Maddesinin Birinci Fıkrasının İptaline Karar Verdi
08.05.2023
Anayasa Mahkemesi ("AYM") 2023/48 E., 2023/72 K. sayılı ve 5 Nisan 2023 tarihli kararı ile ("Karar") 02.07.1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun ("Kanun") 36. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline, ikinci fıkrasının ise 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43 maddesinin 4 numaralı fıkrası gereğince iptaline karar vermiştir. İlgili Karar 4 Mayıs 2023 tarihli ve 32180 sayılı Resmi Gazete yayımlanmıştır.
Söz konusu Karar’a göre Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi norm denetimi için AYM’ye başvurmuş olup, Kanun’un 36. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’nın 35. maddesine aykırılığı olduğunu ileri sürerek iptal edilmesini talep etmiştir.
İptali istenen Kanun hükmü aşağıdaki şekildedir:
“Madde 36 – Mahkemeler, hakimler, C. Savcıları ve icra iflas daireleri tarafından adli ve idari işlemler takip işlemlerinden dolayı herhangi bir sebeple alınmış olan paraların bankaya yatırılması halinde bu paralara ait faiz, ikramiye ve sair menfaatleri Devlete aittir.
Şüyuun giderilmesi neticesinde hasıl olan para ve tereke paraları ile kısıtlı veya gaip adına bankaya yatırılan paralar yukarıdaki fıkra hükmünden müstesnadır.
Paraların bankaya ve malsandıklarına yatırılması için ilgililerden gider adı ile bir şey alınmaz.
Paraların alacaklıya gönderilme giderleri alacaklıya aittir.
İlgilinin hak ettiği parayı, hak etme tarihinden itibaren on yıl içinde almak için müracaat etmemesi halinde, bu paralar Hazineye gelir kaydolunur.”
İlk derece mahkemesinin AYM’ye başvurmasına neden olan olayda, iflas ödeme emrine vaki itirazın kaldırılarak davalının iflasına karar verilmesi talebiyle açılan davada, davalı tarafından mahkeme veznesine depo edilen tutarın nemalandırılmasının talep edilmesi üzerine mahkeme itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varmıştır.
Başvuruda özetle, mahkeme veznesine depo edilen paranın mülk teşkil ettiği ve devletin hâkimiyeti ve kontrolü altında bulunan paranın değerini koruyucu önlemler alınmasının mülkiyet hakkını güvenceye alan Anayasa’nın 35. maddesiyle devlete yüklenen bir pozitif yükümlülük olduğu belirtilmiştir. Bu sebeple paranın bir vadeli banka hesabında nemalandırılmasının, bu yükümlülüğün ifasının en etkili araçlarından olduğu; ancak itiraz konusu kuralın bu nemanın devlete ait olmasını öngörmesi sebebiyle mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunmasından söz edilemeyeceği ve bu nedenle faizin devlete ait olmasını öngören kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
AYM gerçekleştirdiği denetim sonucu mahkemeler, hakimler, Cumhuriyet savcıları ve icra iflas dairelerince tevdi edilen paraların Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında mülk teşkil ettiği tespitinde bulunmuştur. Ayrıca AYM, paranın bir başkasına kullandırılması karşılığında elde edilen menfaatlerin onun semeresi mahiyetinde olduğundan, paranın başkasına kullandırılması sonucu meydana gelen semerelerden yararlanma yetkisinin de paranın malikine ait olduğunu belirtmiştir. Buradan hareketle; i) bankaya yatırılan, ii) mahkemeler, hâkimler, Cumhuriyet savcıları ve icra iflas dairelerinin kontrolünde bulunan ve iii) bu otoriteler tarafından bankaya yatırılan paralardan elde edilen nemadan yararlanma hakkının da paranın malikine ait olduğu sonucuna varılmıştır.
AYM bu paraların bankaya yatırılması sonucu elde edilen faiz, ikramiye ve diğer menfaatlerin paranın sahibi kişi yerine devlete ait olmasını öngören ilgili Kanun maddesinin mülkiyet hakkını sınırladığını ve para malikinin mülkten yoksun kalmasına yol açtığını belirtmiştir. İlgili incelemesini Anayasa’nın mülkiyet hakkına müdahale ile ilgili öngördüğü kurallardan mülkten yoksun bırakma şeklindeki sınırlama kapsamında gerçekleştirmiştir.
Yapılan inceleme kapsamında AYM, daha önce verdiği Fatma Yıldırım kararını[1] da inceleyerek, başvuru konusu olay ile benzerlik içeren unsurları ortaya çıkarmıştır. Bu karara göre; borçludan tahsil edilen bedelin alacaklıya ödendiği ana kadar borçlunun veya alacaklının para üzerinde tasarrufta bulunma, parayı kullanma veya paranın değerinin enflasyon karşısında aşınmasını önleyici tedbirler alma imkânı olmadığından ve borçludan tahsil edilen bedelin bu süreçte icra müdürlüğünün kontrolü altında bulunduğundan, para üzerinde tasarrufta bulunma gücü de icra dairesindedir. AYM'nin Fatma Yıldırım kararında, icra süreçlerinin yavaş işlemesinin borçlu üzerindeki olumsuz etkilerinin zorunlu icra organları tarafından azaltılması gerektiği vurgulanmıştır. İlgili kararla AYM; zorunlu icra organları, tahsil ettikleri tutarı bir mevduat hesabına yatırarak bu olumsuz etkiyi asgari seviyede indirebilecekken, bunun gerçekleştirilmemesi devletin pozitif yükümlülüklerinden olan mülkiyet hakkının korunması görevinin ihlali olduğunu kabul etmiştir.
AYM anılan kararda yapılan değerlendirmenin işbu Karar’a konu olay bakımından da geçerli olduğu sonucuna varmıştır. Bu nedenle borçludan tahsil edilen para dahil olmak üzere mahkemeler, hâkimler, Cumhuriyet savcıları ve icra iflas dairelerine verilen paraların, enflasyon karşısında değer yitirmesini önlemeye yönelik bir tedbir olarak vadeli mevduat hesabına yatırılması neticesinde elde edilen nemanın Hazine’ye irat kaydedilmesi karşılıksız yararlanma hükmünde olup bunun herhangi bir haklı temeli bulunmamaktadır.
Dolayısıyla mahkemeler, hâkimler, Cumhuriyet savcıları ve icra iflas dairelerine tevdi edilen ve özel hukuk kişilerine ait olan paraların nemasının Hazine’ye intikal ettirilmesinin anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmadığı anlaşılmıştır. Bu doğrultuda Kanun hükmünün mülkiyet hakkını ihlal ettiğinden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline oy birliği ile karar vermiştir.
Ek olarak AYM, Kanun’un 36. maddesinin birinci fıkrasının iptal edilmesi sebebiyle uygulanma imkanı kalmayan aynı maddenin “Şüyuun giderilmesi neticesinde hasıl olan para ve tereke paraları ile kısıtlı veya gaip adına bankaya yatırılan paralar yukarıdaki fıkra hükmünden müstesnadır.” şeklindeki ikinci fıkrasının da 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun gereğince iptal edilmesine oy birliği ile karar vermiştir.
[1] (Anayasa Mahkemesi’nin 2014/6577 başvuru sayılı ve 16.2.2017 tarihli kararı)
-
Aleyna Peker
Associate